29 Mayıs tarihli programımızda Bakırköy Belediyesi Sokak Hayvanları Geçici Bakımevi Veteriner Hekimi, abolisyonist vegan Özlem Yağan'ı ağırladık. Hem 5199 no'lu Hayvanları Koruma Yasasını ve belediyelerin sorumluluklarını, hem de veganlığı konuştuk.
********
(Programın deşifre metnini paylaşıyoruz)
Işıl Karaelmas: Bugün canlı yayında bir konuğum var, kendisi vegan bir veteriner hekim. Bakırköy Belediyesi Sokak Hayvanları Geçici Bakımevi’nin, yani Bakırköy Barınağı’nın veteriner hekimi Özlem Yağan stüdyomuzda.
Özlem hem sokak hayvanlarının veterineri hem de bir vegan, etik vegan. Yani hayvansallarla beslenmiyor, hiçbir hayvansal ürünü veya hayvansal içerikli ürünü kullanmıyor, tüketmiyor, giymiyor. Ve bu gayet normal geliyor değil mi, yani işi hayvanları yaşatmak olan bir insanın olabilecek en tutarlı yaklaşımı herhalde vegan olmak. Bugün de programda hem belediyedeki işini konuşalım hem de vaganlığı konuşalım istiyorum.
Öncelikle Bakırköy Belediye barınağının başındasın, ne kadar süredir?
Özlem Yağan: Ben 2000 yılında İst. Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nden mezun oldum, sonrasında sokak hayvanlarıyla ilgili çalışan bir dernekte çalıştım bir süre, bir özel klinikte çalıştım, 2004 yılında da Bakırköy Bld.’de çalışmaya başladım, aynı yıl zaten Türkiye’de Hayvanları Koruma Yasası kabul edildi.
IK: Peki bir hatırlayalım mı, bu Hayvanları Koruma Yasası yani 5199 no’lu yasada belediyelerin sokak hayvanlarıyla ilgili görevlerini, sorumluluklarını tanımlıyor. Nelerdi bunlar?
ÖY: Yasa gereği Türkiye’de belediyeler, ilçe belediyeleri ve büyükşehir belediyeleri sokak hayvanlarına hizmet veren geçici bakımevleri kurmak zorundalar. Kısaca aslında bazen “barınak” diyoruz ama barınak dendiğinde insanlar bazen hayvanların ömür boyu kalacağı yerler hatırlıyorlar, o yüzden “bakımevi” demek daha doğru oluyor. Sokakta kimsenin denetiminde olmayan, sahipsiz hayvanlardan, kedi ve köpeklerden belediyeler sorumlu ve bunların tedavileri, bakımları, kısırlaştırılmaları vs. gibi şeyleri ücretsiz olarak tüm Türkiye’deki ilçe ve büyükşehir belediyelerinin yapması gerekiyor. Bu asıl görevimiz, bununla birlikte tabii okullara eğitimler, vatandaşların bilinçlendirilmesi gibi faaliyetleri yürütmeleri gerekiyor. İlçedeki gönüllülerle, bu işe gönül vermiş kişilerle uyum içinde birtakım çalışmalar yürütmesi gerekiyor belediyelerin.
IK: Sizin Bakırköy Bld. barınağında bir gününüz nasıl geçiyor? Nelerle uğraşıyorsunuz, kaç hayvan var orada baktığınız şu anda?
ÖY: Yaklaşık 500 köpek var, 100 kedilik bir ünitemiz var, kliniğimiz var. Kediler tabii daha çok tedavi için geliyor, kısırlaştırma için geliyor ve aldığımız bölgeye bırakıyoruz. Köpeklerin de çoğunluğu aslında, burası eski bir barınak yani ben 15 yıldır oradayım, daha eskisi de var. Çoğunluğunu da, sokakta yaşayabilecek durumda olanları, aslında hayvanların refahını gözeterek sokağa bırakıyoruz. Bazı durumlarda, yaşayacak yerleri müsait olmuyor ya da sokakta yaşamayacak oluyorlar; mesela sekiz yavrulu bir anne alıp o yavruları maalesef kimse sahiplenmeyince orada büyüyorlar, onları tekrar bırakamıyoruz. Tabii şunu da ekleyeyim, yoğun bir sahiplendirme çalışması yürütüyoruz, daha doğrusu “yeni yuvalarına kavuşturmak” diyeyim.
IK: Evet bundan bahsedelim biraz çünkü evlerini açmak isteyen, evlerinde bir hayvanla birlikte yaşamak isteyen insanlar aslında bunun için bakımevlerine gelebilirler değil mi?
ÖY: Evet biz haftanın yedi günü açığız ve 13.00 – 15.00 arası ziyaret saatlerimiz. Bu zaman zarfında talep eden kişilerin barınağımızı ziyaretleri mümkün oluyor ve eğer özellikle biz ikna olursak bakabileceklerine, tabii ki de birtakım evraklar vesaire istiyoruz.
IK: Koşullarınız, sözleşmeniz filan oluyor mu?
ÖY: Tabii, bir sözleşme imzalatıyoruz. Sözleşmemizin bir yüzünde onlara sorular soruyoruz, daha önce baktınız mı, barınağa bıraktınız mı gibi birtakım sorular oluyor. Arkasında da zaten hayvan sahibinin sorumluluklarıyla ilgili bir notumuz var yasada olan. Onları da okutup insanlara imzalatıyoruz ve bununla birlikte ikametgahlarını gösteren bir belge istiyoruz, fatura da olabilir isimlerine. Bunları alıyoruz ancak bizim için önemli olan bakabileceklerine ikna olmamız. Özellikle köpeklerde kişiden, nerede bakacak, müsait mi, kulübe yaptırdı mı gibi şeyler istiyoruz. Mesela o gün geldi, hemen veremeyebiliyoruz. Gidiyor, kulübe yaptırıyor, mama kaplarını alıyor, bize fotoğraflarını gönderiyor, bunun üzerine sahiplendirme, yeni yuvasına kavuşturma işlemini yapıyoruz. Tabii bazen kontrollere gittiğimiz de oluyor. Ya da evden fotoğraflar, videolar çok geliyor.
IK: Ziyarete açığız dedik, hem sahiplenme için gelecek olanlar olabilir, hem de barınaktaki faaliyetlere destek olmak için gelecek olanlar olabilir değil mi? Gönüllülerden ne bekliyorsunuz, orada size nasıl yardımcı olabilirler?
ÖY: Bizim barınağımıza sürekli gelen gönüllülerimiz var. Çok fazla gönüllü olmak isteyen insan da oluyor tabii, ben öncelikle birisi gönüllü olmak istediğinde ne yapmayı düşündüğünü sormak istiyorum. Keşke insanlar böyle şeyleri planlayıp gelseler diye düşünüyorum, biraz daha profesyonel bakmaları açısından. Gelen gönüllülerimiz var sürekli, bununla birlikte hayvanları gezdirme alanlarımız var bizim barınak içinde, hayvanları gezdirecek insanlara ihtiyacımız var. Aslında bütün barınakların olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla vakti olanlar, hafta sonu gelebilecekler, hafta içi de olabilir, gelip barınakta köpekleri gezdirirlerse çok güzel olur.
IK: Bu 13.00-15.00 arasında oluyor değil mi?
ÖY: Şimdi mesela gelir mesela, diyelim ki sen geldin barınağa, belki önce bir tanışırız, bakalım ne olacak, sonra 8’de de gelirsin yani, anlatabiliyor muyum? Yeter ki güzel, uyumlu bir çalışma içine girelim.
IK: Gönüllüler geldikleri zaman barınağa nasıl yaklaşmalılar, nasıl iletişim kurmalılar? Çünkü genelde gönüllüler geldiğinde sizin beklediğinizden farklı şekilde olabiliyor değil mi, farklı sıkıntılar çıkabiliyor ve bu sizin zorlanmanıza sebep oluyor. Onları da açıklayabilir misin?
ÖY: Şöyle açıklayayım, yurtdışında da sokak hayvanlarıyla ilgili birçok konferansa katıldım, hatta bir tanesinin İstanbul’da gerçekleştirilmesine yardımcı olup uluslararası bir konferansta sunum da yaptım. Gördüğüm kadarıyla aslında dünyada en iyi yasaya sahip ülkeyiz bence. En azından yasamız bizim “yakala, kısırlaştır, yerine bırak” diyor. Birçok ülkede hayvanlar öldürülüyor biliyoruz ki. Ya da böyle bir yasa yok. Dolayısıyla tamam belki şu anda Türkiye’de yasa yürümüyor olabilir, birtakım sıkıntılar yaşanıyor olabilir ama bunları işte kavgayla dövüşle çözmek mümkün değil bence. İnsanlara hep şunu söylüyorum: Yaşadığınız ilçedeki barınağa ziyarete gidin, oradaki veteriner hekime vegan kek yapıp götürün. Zaten önce vegan olun. Onu da konuşacağız. Vegan kek yapıp götürün, işte “çayınızı içmeye geldim, ne tür faaliyetler yürütüyorsunuz?” şeklinde güzel bir diyaloğa girebilirsek, hepimizin görevi, ben de bir belediyede çalışıyorum ama bir vatandaşım ve tabii ki de devlet kurumunu uyumlu bir şekilde çalıştırmak benim görevim diye düşünüyorum. Ama bu direkt eleştirerek ya da kavga ederek ya da açık arayarak olmuyor. Eğer daha olumlu ilişkiler içine girersek, daha yapıcı olursak, ki ben mesela çok olmuştur, barınağa birisi gelir -barınak diyorum ama bakımevi, dil alışkanlığı-, birisi gelir ve o an tanıştığım kişiye ben rica ediyorum “lütfen gezin bakımevimizi ve kötü niyetli gezin” diyorum, “kağıt-kalem alın ve liste çıkartın, eksiklerimiz neler sizce?” Çünkü bizim gün içinde sürekli aynı işi yaptığımız için gözden kaçırdığımız şeyler olabiliyor, dışarıdan böyle saf bir bakışın olması, bu tür şeyleri yaptığım çok olmuştur. Ama bu işte uyumlu, kavga etmeden, tartışmadan, güzel sohbet ederek olabilecek şeyler bunlar bence.
IK: Yani aslında sizin gönüllülere ihtiyacınız var ama yaklaşımları çok önemli demek ki.
ÖY: Evet yani herkes kendi ilçe belediyesinin barınağını bir ziyaret etsin. Sokaktaki bir hayvan yaralandığında mesela insanlar bilmiyorlar nereyi arayacaklarını, sonra da yaşanan deneyim negatif bir deneyime dönüşüyor. Halbuki ortada bir şey yokken bir gün ayırıp gitseler, tanışsalar, hangi iletişim numarasıyla kimle diyaloğa girebileceklerini öğrenseler bu tür sıkıntılar yaşanmayacak diye düşünüyorum.
IK: “Belediyeye işini yaptırmak” diyorsun hatta değil mi? Belediyeye işini yaptırmak bize düşüyor. Peki, eğitimlerden bahsettin, öğrencilere eğitimler veriyorsunuz. Hem okullara gidiyorsunuz hem de okullardan gelenler oluyor değil mi? O projeyi de anlatabilir misin okullarla?
ÖY: Daha önce biz İstanbul Veteriner Hekimleri Odası’nın belirlediği bir veteriner hekim ilçemizden, bir gönüllümüz ve ben Bakırköy’deki bütün okulları gezdik. Okula gidip orada bir sunum yapıyorduk, çocukları topluyorlardı konferans salonuna. Şu ara da epey bir süredir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği halinde çocuklar barınağa ziyarete geliyorlar. Biz onları araçla alıp barınağa getiriyoruz, ben bir sunum yapıyorum onlara, sohbet ediyoruz, sorularını alıyorum. Sonrasında da barınağı geziyorlar ve hem bizim ilçemizdeki okulları, okullar, gruplar, kişiler, dernekler, herkese yapıyoruz bu hizmeti. Başvurup da reddettiğimiz hiç kimse olmuyor çünkü bu tür faaliyetlere yönetim olarak da çok açık bir yer. Aynı zamanda Bakırköy dışından gelenler de oluyor. Her türlü isteği kabul ediyoruz.
IK: O zaman dinleyicilerimize de duyurmuş olalım. Hem Bakırköy ilçesi içinde olanlar, Özlem’in bulunduğu barınağa gidebilirler bu şekilde bir taleple, aynı zamanda diğer barınaklarda da böyle bir talep oluşturabiliriz.
ÖY: Çok güzel oluyor, çocuklarla çalışmak çok keyifli oluyor, yetişkinlerle de aynı şekilde. İnsanlar bilmiyorlar çünkü ne yapmaları gerektiğini. Yasayla ilgili bilgili olmuyorlar. Çocuklar daha keyifli oluyor tabii yani onlara söylüyorum mesela, şeyi değiştirmeye çalışıyorum hani hep diyoruz ya, insanlar cins köpek istiyorlar. Mesela çocuklara söylüyorum, bunu beraber değiştirelim. Çevrenizden köpek isteyen bir arkadaşınız olursa “Golden alacağım” diyen, ona söyleyin barınağa gelsin çünkü sokak köpeklerinin de yuvaya ihtiyacı var. Ya da herkes yavru köpek istiyor ama yetişkinlerin de bir aileye ihtiyacı var. Çocuklarla beraber ben dünyayı değiştireceğimi düşünüyorum.
IK: Bir de şey demiştin, sokak hayvanlarıyla ilgileniyoruz çözmeye çalışıyoruz ama, dünya vegan olmadıkça sokak hayvanları sorunu da yaşamaya devam edecek, demiştin. Biraz buraya da gelmek istiyorum ben. Keşke bütün belediye bakımevi veterinerleri vegan olsa. Çünkü vegan aktivist olan birinin, aktivist tarafında da var çünkü, vegan aktivist olan birinin belediye barınağının başında olduğunu bilsem ben o ilçe için içim rahat eder açıkçası. Neden böyle düşünüyorsun?
ÖY: Şöyle aslında mesleklerin hepsinin vegan olması çok iyi olur, tabii ki bizler de veteriner hekim olarak hayvanları çok önemsesem de ben de altı yıldır veganım, sonuçta bir eğitime tabi tutuluyoruz ve ben de hayvanların kullanılabileceğini düşünüyordum. Daha sonra vegan oldum ve fark ettim ki aslında hayvanların yaşadığı sorunların sebebi dünyanın vegan olmaması. Nasıl ki bizim barınağımıza köpek 15 yaşında gelip, işte altına tuvaletini yapmaya başladığında niçin o kişi köpeğini barınağımıza veriyor? Çünkü vegan değil. Yani dünyanın vegan olmayışı ve hayvanların mal ve kaynak olarak görülmesinin sonuçlarına dünyadaki tüm hayvanlar katlanıyor. Afrika’daki ormandaki bir aslan da tehdit altında dünya vegan olmadığı için, her an yakalanıp hayvanat bahçesine konulabilir.
IK: Aslında vegan olmakla, yaşama hakkını eş anlamlı kullanıyorsun değil mi burada?
ÖY: Tabii, mal ve kaynak olarak kullanılmadan hayvanların yaşamaya hakkı var. Çünkü yaşamak ve sağlıklı olmamız için buna ihtiyacımız da yok, herhangi bir kriz durumu da söz konusu değil. Dolayısıyla onlara soramadığımız için hani “kullanabilir miyim seni?” diye, buna aldığımız bir cevap olmadığı için rızasını almamız söz konusu değil. O yüzden onları kullanmamız doğru değil.
IK: Sen abolisyonist veganlığı benimsiyorsun. Nedir abolisyonist veganlık ve normal bildiğimiz veganlıktan nasıl bir farkı var?
ÖY: Veganlık konusu açılınca ben dinleyicilere şunu sormak istiyorum: Sizce de hayvanlara gereksiz yere zarar vermek yanlış mı? Eminim tüm dinleyenler, “tabii ki de yanlış” diyorlar, hatta bu sorunun cevabı çoğunlukla “hayvanlara zararın gereklisi mi olur?” şeklinde de oluyor. Ben de vegan olduğumda hayvanlara gereksiz yere zarar vermenin yanlış olduğu düşüncesiyle hayat pratiklerimi birleştirmiş oldum. Veganlık aslında tamamıyla bundan ibaret, yoksa hepimiz hayvanları önemsiyoruz ama bazı sebeplerle hayvanları kullanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bunun çok çeşitli sebepleri olabilir, kolay ulaşıyor olmak ya da işte protein alamama korkusu, sağlıksız olma korkusu gibi birçok sebebi var. Ancak hepimiz vegan olabiliriz, hiç bu tür korkularımızın olmasına gerek yok çünkü vegan olmak çok kolay. Tahıllar, baklagiller, kuruyemişler, meyveler, sebzeler cennetinde yaşıyoruz.
IK: Zaten sağlık çalışanlarının da birçok çalışması var artık bu konuda.
ÖY: Birçok uzun süredir vegan olan kişi de var. Sadece bu hayvanları önemsediğimiz düşüncesiyle hayat pratiklerimizi birleştirmemiz gerekiyor. Vegan olduğumda ben tabii bunu çevreme anlatmak da istedim. Araştırmalar yaparken bir grup arkadaşla tanıştım ve beraber hayvan hakları tarihiyle ilgili bazı workshoplar yaptık. Bunun sayesinde hayvan haklarına abolisyonist yaklaşımın kuramcısı Gary Francione ile tanıştım. Francione, hayvan kullanımının dünyadan toptan kaldırılması gerektiğiyle ilgili bir kuram oluşturmuş aslında. İnsanlara şiddetsiz, tutarlı ve tavizsiz bir şekilde veganlık anlatıyoruz. Hiçbir şekilde onlara hayvanları kullanmalarına gerek olmadığı bilgisini veriyoruz ve bu bireysel kişilerle özel konuşmalar şeklinde gerçekleştiğinde güzel, keyifli diyaloglar olduğunda aslında insanların kafalarındaki bütün soru işaretleri kalkıyor. Hani normal veganla farkı aslında şu sadece, bu kuramla tanışmamış kişiler veganlık anlatırken ya da hayatlarındaki bazı etik kararları verirken sanki hiçbir şeyin etkisi altında değilmiş gibi zannediyorlar. Ancak hepimiz birtakım kuramları bilerek, öğrenerek büyüyoruz ya farkında olmasak da, abolisyonist yaklaşımın tek farkı bu, ben biliyorum bu yaklaşımı, bu kuramı benimsediğimi, aslında o kadar. Ve bunun tek amacı da, bu kuramın söylediği şey şu, hayvanların mal ve kaynak olarak kullanılması yanlıştır ve aslında toplumumuzda, hayvanların kullanımının norm olduğu toplumda bu normu değiştirmemiz gerekiyor. Hayvanları insanlarla beraber aynı kategoriye, aynı kümeye almamız gerekiyor.
IK: Abolisyonist vegan hareket olarak da faalsiniz, çalışmalarınız oluyor, etkinlikleriniz oluyor, ben de sosyal medyadan takip ediyorum. Nasıl etkinlikleriniz oluyor, neler yapıyorsunuz?
ÖY: Birçok arkadaşım var bu kuramı benimseyen ve buna dair çalışmalar yürüten. Kendi aramızda eğitim çalışmaları olabiliyor, bazı yerlerde sunumlar yapabiliyoruz, etkinlikler yapıyoruz özellikle vegan olmayan kişilerin davet edildiği. Örneğin yaklaşık 5 yıldır devam eden her Cumartesi günü devam eden vegan buluşmamız var. Yazın vegan piknik, kışın da yemekli vegan buluşmalar olarak. Herkes kendi yaptığı vegan yemekleri getiriyor, özellikle vegan olmayan kişileri başımızın tacı ediyoruz, yemekleri paylaşıyoruz. Bu sırada da kişilerin veganlığa dair sorularını cevaplıyoruz ya da kendi aramızda veganlık anlatımımızı nasıl daha geliştirebiliriz şeklinde tartışmalar yapıyoruz. Çok etkili, keyifli bir aktivizm yöntemi olduğunu söyleyebilirim.
Bununla beraber de vegan stantlar açıyor arkadaşlarımız, hepimiz kendi bulunduğumuz ilçelerde vegan stant kuruyoruz. “Veganım, soru sorabilirsin” yazılarını tutarak. Geliyor insanlar, soru soruyorlar veganlıkla ilgili, biz de onların sorularını cevaplıyoruz.
IK: Bu pikniklere vegan olmayarak gelip katılıp da sonradan vegan olan insanlar oluyor mu?
ÖY: Çok. Çok oluyor çünkü çok keyifli bir ortam ve dediğim gibi zaten kimse hayvanlara zarar vermek istemiyor. Sadece birtakım zorunlulukları olduğunu düşünüyor ve biz böyle şiddetsiz, tutarlı ve tavizsiz bir şekilde veganlık anlatarak, insanlarla kişisel diyaloglara girerek dünyayı değiştirebiliriz. Bireysel gücümüzü fark etmeliyiz ve bunun ne kadar dünyayı değiştirebileceğini görmeliyiz bence.
IK: Yani siz aslında bir yerde veganlığa özenen, vegan olmak isteyip, vicdanı sızlayıp da vegan olmak isteyenlere bunun kolayca yapılabileceğini gösteriyorsunuz değil mi?
ÖY: Ya da veganlığı hiç sormamış, “ya bu vegan ne” diyen kişiler de geliyor. O da çok harika oluyor zaten en güzel diyaloglar bence onlarla oluyor. Ve stantlar da, piknikler de herkese açık. Etkinlikleri @veganpiknik Instagram hesabından takip edebilirler. Herkesi bekliyoruz.
***************************
Programda bahsi geçen kaynaklar:
Websiteleri:
https://abolisyonistveganhareket.org/
https://www.veganoluyorum.com/
Instagram: @veganpiknik @abolisyonistvegan
Facebook: Abolisyonist Vegan Hareket
Şarkıcı / Yorumcu | Parça Adı | Albüm Adı | Süre |
---|---|---|---|
Depeche Mode | Enjoy The Silence |